30 Temmuz 2013 Salı


Dostumuz Michael'ı sizlerle sürekli paylaşıyorum ve onunla ilgili en son yazımda ırkının özelliklerini yazacağım demiştim. Çünkü; onun cinsi genelde çok sık bilinen süs köpeklerinin türünden değil.  ''Oyuncak'' türü olan Türkçe adıyla kaniş.
Son derece enerjik, arkadaş canlısı, sevgi dolu peklerdir orijinal adıyla toy poodle cinsi köpekler. Hani sirklerde (maalesef) kullanılan, eğitimli köpekler var ya; işte onlar. ''Dog Show'' larda da sıkça görülüyor bu türler.



Evde yalnız kalabilen, sorun çıkartmayan ve çalışan annelerin olduğu evlerde tercih edilen en uygun cinslerdir. Tüy dökmeyen ender türlerden biri olduğu için de çok makbuller.Uzun uzun tüyleri olan bu dostların istenilen şekilde tıraşları olabiliyor.



Sosyallik ve eğitilebilirlilik seviyeleri çok yüksek. Tek dertleri kendilerin sevilmesi ve sevebilmeleri. Eve her gelenle iyi anlaşan, özelikle bebek ve çocuklarla çok iyi iletişimde bulunan cinslerdir. Örneğin. Michael 1.5 yaşında olmasına rağmen her türlü komutu anlayıp, tepki verebiliyor.Ancak; beni eşimden ve oğlumdan çok kıskanıyor, tıpkı bir çocuk gibi kucağıma atlayıp, yanıma yaklaştırmıyor kimseyi !  Onun dışında ev hayatında size arkadaşlık yapabilecek en uygun cinslerden biri olduğunu söyleyebilirim...

(Arkadaşlarım bu poodle görünce ''Senin gelinin bu olmalı !'' diye bana takılmışlardı. Evet tam benlik bu kokoş poodle...)

Cüssesinin minikliğinden dolayı her yere rahatlıkla götürebiliyorsunuz. Araba yolculuklarını çok sever hatta müsaade edilse kendilerine AVM lerden çıkmayacağına eminim, çünkü kucakta vitrin gezmeye bayılır. Öyle ataları gibi dağ, bayır dolaşan bir cins değildir. Yemek konusunda ise size bağlı. Kuru gıdayı tercih edebilirsiniz. Çok az miktarla doyabilmelerine rağmen, Michael inanılmayacak şekilde benim sevdiğim yiyeceklere aynı oranda düşkün. Kışın kestaneyi, yazın mısırı bu kadar sevebilir mi ?

                           




Keyif dolu, dost dolu günleriniz olsun...





26 Temmuz 2013 Cuma


Bu aralar yakın çevremin tatil programlarındaki tek ortak rotası neresi biliyor musunuz ? BOZCAADA. Eski bir rehber olarak onlarla ada hakkında görüşlerimi paylaşırken aslında benim de tam bir Bozcaada hayranı olduğum ortaya çıktı.
Sanki tur acentasıymışım gibi anlatıveriyorum hemen ada hakkındaki düşüncelerimi. Demek ki fark etmemişim bunca yıldır, orayı nasıl sevdiğimi...



Keyifle paylaşıyorum bildiklerimi; çünkü benim en sevdiğim adalardan biridir orası. Belki de beni en şaşırtanı olduğu içindir. Geyikli'den bindiğimiz feribot ile adaya yaklaşırken eşime '' Neden buraya geldik ki ? Nasıl olduğu belli bir yer, zaman kaybı olacak! '' diye hayıflanıp, dönerken de '' Neden dönüyoruz, bir gece daha mı kalsak? '' dediğim tek yerdir...

Tamam acele etmişim, önyargılı davranmışım ama biraz da haklıydım. Adı gibi öyle boz ki gerçekten, limanda inerken tek gördüğünüz manzara boz, beyaz topraklar içinde size '' Hoşgeldiniz '' diyen bir kale...





Ancak, sokak aralarına daldığınız zaman sanki limanda gördüğünüz ada farklı bir yer, sevimli taş evlerle dolu ada farklı bir yer. Çanakkale'ye yaklaşık 1.5 saat uzaklıkta olan eski adıyla ''Tenedos'' sevimli, sakin bir diyar. Çoğunlukla İstanbulluların kaçıp saklandığı ama henüz Çeşme veya Bodrum yapamadıkları Ege'nin kuzeyinde bir dinlenme köşesi. Onun için ben buraya Diren Bozcaada diyorum. Hala sakin, hala kendi iç dünyasında yaşayan ama misafirperver bir kaçış noktası. 


Adada malum öyle herşey dahil sistemli oteller falan yok.(Olmaz da umarım!) Küçük butik oteller, motel ve pansiyonlar var. Nerede kalırsanız kalın kendinizi sempatik, sardunyalarla süslenmiş, taş duvarlarıyla ada otantizmini hissedeceğiniz bir yerde kalacaksınızdır. Dar sokak içlerinde bir ev-motel de olabilir, üzüm bağları içine kurulmuş şık, organik ve özenli bir tatil köyü de olabilir.



Limandaki küçük otelleri tercih ederseniz, akşam ada sokaklarında daha rahat dolaşabilir, çarşı içindeki turistik dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz...

Burada ada kültüründeki yemekleri tadabileceğiniz hatta yer yer Rum yemeklerini bulabileceğiniz menülerin olduğu restaurantlar da mevcut...

Tadına bakmadan dönmeyin diyebileceğim ilk aklıma gelen tabii ki gelincik şerbeti ve reçeli. Benim gelincikleri çok sevdiğimi blogumu ziyaret eden misafirlerim bilir zaten. Daha sonra da domates reçeli. Şaşırmayın, '' Olur mu hiç ? '' demeyin ! Kendi bahçelerinde yetiştirdikleri domateslerden yapıp, satıyorlar. Denemeye değer, çok hoş...


Her ada kültüründe olduğu gibi beyaz, mavi, begonvil doğal bir tablo oluştururken bu tablo içinde balık ve üzüm de bol bol yiyebileceğiniz şeyler tabii ki. Bağcılık gelir kaynağı olduğu için şarap üretimi de adanın ayrıca turistik gelir kaynağı olmuş. Sokak aralarında hediyelik şarap üretip, satan değişik dükkanları görebilirsiniz. Adada Eylülün ilk haftasında ''Bağbozumu Günleri '' var ancak çok merak etmeme rağmen o tarihlerde orada bulunamadım hiç...




Ana meydandan yukarıya doğru çıkılan bir sokağın sonunda bulunan Bozcaada kilisesini  de görün derim. Çan sesleri size kendinizi yabancı bir adadaymış gibi hissettirebilir...



Halk plajı olan AYAZMA mevkine rahatlıkla ulaşabilir ve denize girebilirsiniz. Ancak; tüm kuzey Ege sahillerinde olduğu gibi Bozcaada'nın da denizi bana göre çooookkkk soğuk (hatta en soğuk) diyebilirim.




Rüzgar gülleri adeta adanın simgesi olmuş, gidip de o tepede fotoğraf çektirmeyen yoktur. Yazın bile bol esintili, rüzgarlı bir yere bu güller de çok yakışır. Özellikle güneş batarken orada bulunursanız, nefis bir manzaraya şahit olursunuz...



Geyikli'den karşılıklı olarak her 2 saatte bir adaya arabalı vapur var. Gelibolu'dan da olduğunu biliyorum. Bu arada Türkiye'nin 3.büyük adası olduğunu ve köyü olmayan tek ilçemiz olduğu bilgisini de rehberlik günlerimi anarak sizlerle paylaşayım !



Şehir sokaklarında göremediğimiz kadar sanat galerileri, resim galerileri de görmek mümkün burada...





Ayrılmadan önce kapılarınıza asmak üzere çiçeklerden yapılan el örmesi kapı çelenklerinden almayı unutmayın. Bazı yerli adalı hanımların el emeği bu çelenkler öyle güzel ki tam bir hatıra hediyelik olabilir ! 

Bu yaz planlarımda bu güzel ada yok. Ancak öyle bir kitap okuyorum ki hergün adaya gidip, akşama evime dönüyorum sanki! 18.İzmir Kitap Fuarından aldığım Yitik Ülke yayınlarından çıkmış kendisiyle tanıştığım hoş sohbet Kadir Aydemir'in hazırladığı ''Bozcaada Öyküleri''. 34 yazarın kaleminden çıkmış öykülerden oluşuyor bu kitap. Adanın sokaklarına dalar gibi bu yazarların hayatlarına da dalıyorsunuz birer birer ve keyifle okuyorsunuz...


....
Hüznün varmış
Hüzünlerimle aynı yolda yürüyen,
Bilmiyordum
Ben seni hiç tanımamışken
İskelende durup da
Gelecek son gemiyi beklemenin
Mutluluğunda kıpırdayan hüznünü sevdim
Bir adanın hüznü
Olur mu ?
Solmaz Aksoy




Keyif dolu, esintili, bol kitaplı günleriniz olsun...





24 Temmuz 2013 Çarşamba


Renklerin bir dili olduğuna ve insan (Hatta tüm canlılar) üzerinde psikolojik etkisi olduğa inanırım. Bazı insanların ise renkleri vardır, kendilerine ait.

O renk o kişiye çok yakışır, onunla bütünleşir. Birbirlerini tamamlarlar adeta...Bazen de giydiğimiz kıyafetin rengi, gün boyu enerjimizi etkiler. Bulunduğumuz ortamdaki dekorasyonun renk tonları da ruh halimizi değişime uğratır. Yani; renklerimiz hayata bakışımızdır aslında. Kimi zaman beyazdır rengimiz, kimi zaman siyah.Bazen de rengarenk.   Ama önemli olan her renge girebilmek, her renkle uzlaşabilmektir. Örneğin ben; ''Kullanamam'' dediğim birçok rengi daha sonra bayılarak kullanmış, ya da '' Aa burada siyah olur mu, hiç?'' dediğim bir şeyi siyaha pek yakıştırmış biriyim...
Yaz sebebiyle olsa gerek her daim sevdiğim beyaz bir numara şu aralar. Arınmadır, yaz ferahlığıdır. Ancak, bugün günlerden KIRMIZI benim için.Neden bilmiyorum birden kırmızı bir enerji verdi. Zaten sevdiğim bir renktir, gelinciklerimin rengidir, bayrağımın rengidir, aşkın rengidir nasıl sevilmez ki ? Ve yaz ortası kırmızılara bürünesim geldi birden...Yani; ''Benim adım kırmızı '' oldum, kısacası...



                                          Kırmızı farktır...






                                     Kırmızı göz alıcıdır...


                                                 Kırmızı starların rengidir...




                                        Kırmızı cazibedir...








                                     Kırmızı heyecandır...



                                    Kırmızı neşedir...


Yaşama heyecanınızı ve neşenizi kaybetmeyecek kadar KIRMIZILAR olsun hayatınızda derim...Ben de hepsini giymiş kadar oldum zaten...







Keyif dolu, renkli günleriniz olsun...