Kirpinin Hikayesini Bilir Misiniz?

Bir grup kirpi 'Biz neden birbirimizden ayrı duruyoruz ki? Hem hava çok soğuk, üşüyoruz, sıkı sıkı sarılalım birbirimize, üşümeyiz o zaman' diyerek yakınlaşmışlar..

İstanbul'da Uğradığım Keyif Durakları

Çok sevilen ile geçirilen kısa zamanlarda neler yapacağınızı bilemezsiniz ya, o anlar hızla geçiverir de hüzünlenirsiniz ya!

Barış Manço'nun Evine Misafir Oldum

Yıllar önce bir dekorasyon dergisinde Barış Manço ile eşi Lale Manço Moda'da antikalarla dolu yaşadıkları evlerini okuyucularla paylaşmışlardı.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Ağustos ayı bittiğine göre benim için de yeni dönem başlıyor demektir. Benim yeni yılım, hatta yılbaşım ocak ayında değil eylüldedir. Neden?, Çünkü; üniversiteye yeni başlayan öğrencilerim sayesinde ben de yenilenirim tekrardan.'' Yine yeni yeniden'' derim onlarla. Yine nefes almaya başlarım, yorgunluğum bitmiş, şarj etmişimdir...

Adeta tekrardan yaşarım üniversite günlerimi ! Bunca yıldır sınıfa ilk girdiğim anlarda hala okula yeni başlayan öğrenciler gibi heyecan duyarım, hele kürsüye çıktığım zaman onca göz bana bakar ya, beni bekler ya ''Acaba kimim ben ? '' diye. Sus pus olurlar ya ben konuşurken. Tabi haklıdırlar, çünkü; ilk gördükleri üniversite hocası ben olurum...Yıllardır beklemişlerdir üniversiteli olmak için, beni de topuzunu yapmış, döpiyesli, gözlüklü bir akademisyen olarak görmeyi umarlar !
    
Düşünün ilk anlarda karşılıklı yaşadığımız etkileşimi ve enerjiyi...Çoğu uzak şehirlerden ve zor şartlardan gelmiştir. Kimi geldiğine pişmandır, aklı başka bir şehirde, başka bir üniversitede kalmıştır. Kimi ise hala yanlış seçim yaptığını düşünür. Bir grup öğrenci de akademik kadroyu merak eder! Bilirim ki dersimde başarılı olmaları belki de benimle kuracakları iletişime bağlıdır! Anlarım heyecanlarını, ya da anlamam gerektiğine inanırım...

Ayrıca kolay değildir üniversite öğrencisi olmak çünkü; Türk eğitim sisteminde ilkokuldan beri sadece üniversite sınavında başarılı olmaya şartlanmışlardır...
                                           

Ve şimdi o gün bugündür ve benimle tanışma anıdır. Onlar sanki bir eğitim savaşından çıkmış gazi gibidirler, sınavın yorgunluğu, derslerin bıkkınlığı hala yüzlerinden okunur, hala test çözeceklerini zannederler...

Haydi bakalım, '' Devam '' derim. Yeni bir hayat, yeni bir ders sizi bekliyor ! Hem de orta öğretimde hiç sevmedikleri veya sevemedikleri bir ders vardır karşılarında, Yabancı Dil Eğitimi - İngilizce!
                                    

O koskaca çocuklar nasıl da ürkerler bu dersten anlatamam size. Yüksek puanlı bölümlerine derece ile giren öğrencilerimizin bile kabusudur bu ders. Daha da üzülürüm, her yıl bir kere daha durup düşünürüm '' Yabancı dil eğitiminde yanlış nerede? '' diye. Cevabını bilirim de çözmeye gücüm yetmez! Sorun milli sorundur !                  
                             

İşte; kısacası heyecanım bu nedenledir her eylül ayında. Onlara ''Hoş Geldiniz'' diyebilmek için, yeni bir dili, yeni bir kültürü onlara öğretebilmek, anlatabilmek içindir heyecanım. Bazen bir eğitmen, bazen bir akademisyen bazen de ki çoğu kez bir psikolog oluruz biz !

23 Eylül'de yeni öğrencilerimize ''How Nice To Meet You! '' diyebilmek için ben de hazırlanıyorum, ben de tekrar okullu oluyorum, ben de onlardan çok şey öğreniyorum.

İyi ki geliyorlar, iyi ki beni besliyorlar, heyecanlandırıyorlar.

Ha bu arada bu yeni kuşağa ne diyorlardı ? Gezi'den sonra öğrendik ki onlar  '' Y KUŞAĞI '' artık... ''Y KUŞAĞI '' da mı ne ? Onu da sonra anlatırım, önemli bir konu! Ben mi hangi kuşak oluyorum ? '' X '' kuşağı oluyormuşum !...

Anlayacağınız yeni akademik yılda X kuşağı ile Y kuşağı bir araya geliyor ? Nasıl heyecanlanmam ?



Keyif Dolu Bir Eğitim Yılı olsun...





31 Ağustos 2013 Cumartesi

                                                    

Çok sevilen ile geçirilen kısa zamanlarda neler yapacağınızı bilemezsiniz ya, o anlar hızla geçiverir de hüzünlenirsiniz ya!
İŞTE HER istanbul ziyaretimde öyle olurum ben. Aslında çok da sık giderim ama yine de yetmez...Yapacak çok işim, görecek çok yerim vardır. Yeni açılan yerleri ise göremezsem içimde kalır, aklımda kalır ! Hele bir de eski bir rehber olur da blogger gözüyle gezersem, İSTANBUL hiiççç bitmez...Ne yaşamakla, ne gezmekle ne de okumakla bitmez bu şehir derim hep.

Moda'da sevgili Deniz ve Çağrı'nın düğünü için gittiğim son seyahatimde Anadolu yakası'ndaydım bu kez...

Uğranması, görülmesi gereken dostlar misali duraklar vardı yine...Ben de şimdi hızla geçiyorum oralardan sizlerle birlikte tekrar. Eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim...

1.Moda'nın sokaklarında dolanıp, aralarda kalmış eski İstanbul evlerini görmek ve bunu Kadıköy iskele karşısından kalkan minik kırmızı tramvay ile yaşamak...

Rum Kilisesi

2. Moda denilince ilk aklıma gelen Barış Manço'nun evini (Bir önceki yayınımda paylaşmıştım http://www.peteginkeyifdukkani.com/2013/08/bari manconun-evine-misafir-oldum.html) ziyaret ettikten sonra sokağının sonunda, Caferağa Mahallesin'de ünlü Ali Usta'dan dondurma yemek...


3. Kadıköy çarşı içinde ülkemizin tüm özgün mutfaklarından lezzetler bulabileceğiniz, benim de uğramadan dönmediğim  Çiya Sofrası'nda Anadolu yemeklerinin tadına bakmak...

4. Bahariye Caddesi'nde bulunan Süreyya Operasını'na uğrayıp, ''Aman ne olur sen hep böyle kal ve sakın AVM olma, olur mu? !'' diyerek nostalji yaşamak...

5. Gitmişken bir kere daha; 1923 tarihinde kurulan ''İstanbul'un en eski pastanesi'' ünvanlı, birçok edebiyatçı'nın buluşma adresi olan BAYLAN 'a uğramak ve İzmir'de tek bir yerde bulabildiğim Adisababa (Fransızca'dan gelen mükemmel anlamındaki ''parfe'' dir. Yani; dondurulmuş krema ve meyve karışımıdır, ama o kadar da basit değildir!) tatlımı yiyebilmek...Kup Griyesi de en az Baylan kadar ünlüdür...Baylan'ın kendi kelime anlamı da ''Kusursuz'' demek!



6. Kadıköy Çarşı içindeki balıkçıların ve manavların rengarenk tezgahlarını seyretmek ( Bu sefer Ege'nin her türlü zeytinlerini burada gördüm )...


7.''Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış'tan ''şarkısının ne kadar gerçek ve samimi olduğunu hatırlayarak Kalamış ve Fenerbahçe Parkları'nda ince belli çaydan içmek ve İstanbullu dostların buralarda vakti zamanında denize girdiklerini öğrenerek biraz da hüzünlenmek... Keşke şimdi de girilebilse demek ! ( Fenerbahçe Parkı'nda o kadar çok gelin vardı ki, doğal mekan fotoğrafı çekiliyordu, aynen Alaçatı Sokaklarında olduğu gibi...)






8. Üsküdar Salacak'tan Avrupa Yakası'nı seyretmek...


9. İstanbul'un simgelerinden olan ve adeta boğaza atılan bir imza gibi duran Kız Kulesi'ne çıkmak ve prensesin hüzünlü öyküsünü dinlemek...Oradan Galata Kulesi'ni selamlamak... (Belediyeye ait tekne ile 10 dakikada bir kuleye ulaşabiliyorsunuz. Gidiş - Dönüş : 7.5 tl. Ancak; kahvaltı veya yemek için rezervasyon şart !)
                                       
                                     
                                 
                                                                                   

10. Dekorasyonu iç Mimar Zeynep Fadıllıoğlu tarafından yapılan ve tasarımı ile Türk Cami mimarisinin en modern örneği olarak bilinen Üsküdar'da bulunan Şakirin Camisi'ni ziyaret etmek ... ( İbrahim ve Semiha Şakir'in anısına çocukları tarafından yapılan bir camidir. )





11. Bodrum Konacık'ta da şubesi bulunan ev yapımı su böreği tadında börekleri ile ünlü ''Aslı Börek'' te soluklanmak...


12. Bu arada Cadde'ye çıkılmadan tabii ki dönülmezdi ! 
                                     
                                  


Ancak; güzelim Haydarpaşa'nın en son yanmış halini yakından görmemiştim, çok üzüldüm, içim acıdı !




Sevdiğiniz şehirlerde, sevdiklerinizle beraber keyif dolu günleriniz olsun...





27 Ağustos 2013 Salı


Yıllar önce bir dekorasyon dergisinde Barış Manço ile eşi Lale Manço Moda'da antikalarla dolu yaşadıkları evlerini okuyucularla paylaşmışlardı. Ve şimdi bu özel ve güzel evi ziyaret etmek, onu anmak ve anlatmak bana hem hüzün verdi hem de keyif.
Hüzünlendim çünkü; ben onunla büyüdüm, şarkılarını mırıldandım. Eminim ki daha söyleyecek sözleri, besteleyecek şarkıları ve gezip bize anlatacak çok yerleri vardı...
Keyif aldım çünkü; Kadıköy Belediyesi'nin öncülüğünde Belediye Başkanı Selami Öztürk'ün desteği ile Müze danışmanı şair ve yazar Sunay Akın'ın, Sahne tasarımcısı Ayhan Doğan'ın ve Türkiye Halk Bankası'nın katkılarıyla Barış Manço ve eserlerine öyle bir sahip çıkılmış ki işte dedim ''Ölmesine müsaade edilmemiş bir sanatçı ! ''

Tabii ki öncelikle ailesinin müzede sergilenmek üzere verdiği Barış Manço'yu özel yapan kişisel eşyaları olmasa böyle anılarla dolu anlamlı bir müze olur muydu acaba ?

Yıllarca Moda denilince akla gelen Barış Manço'nun evi aslında mimari olarak da sıradan bir ev değil. Öncesinde bir İngiliz tarafından özenilerek inşa ettirilmiş bir köşk. Sonrasında Zühtü Paşa'nın torunu Afide Pelin Hanım ev sahipliği yapmış ve en son Barış Manço tarafından satın alınarak, yenilenmiş.



Köşkün bahçesine girdiğiniz an, Onun hala 7 den 77'ye sevildiğini ve hatırlandığını fark ediyorsunuz. Çok kalabalıktı ve Onu hiç görmemiş çocuklar bile ilgiyle dolaşıyorlardı.

Antreye adım atar atmaz kendisin söylediği şarkıyla karşılandığım için olsa gerek sanki hala yaşadıkları bir evdi ve odalardan çıkıverecek gibiydi. Dergide gördüğüm tüm detaylar muhafaza edilmişti. Öyle ki hatta görevliye ''Doğukan, Batıkan buradalar mı ?'' diye soracaktım '! ( Öyle sormadım da ziyarete geliyorlar mı diye sordum ama! )

İsterseniz siz de müzede olduğu gibi  yukarıda koyduğum ''Unutamadım'' şarkısıyla dolaşın evinin içinde, odalarında. Ben gereken yerlerde size eşlik edip, bilgi vereceğim.


Bahçesinde domateeesss, bibeeerrr, patlıcaaanlar duruyordu.


Çok sevdiği piyanosu, özenle ve sabırla biriktirdiği antikaları, ödülleri giriş katında salonda bulunuyor...







Yemek Odası











Bu evin merdivenleri de tabii ki farklı olmalıydı, tıpkı bir piyanonun tuşları gibi...


Üst katta banyo, yatak odası ve misafir yatak odası bulunuyor.







 


Üst katlarda ise oğulları Doğukan ile Batıkan'ın odaları ve yine kişisel eşyaları var.





Bodrum katında şarkılarını dinlerken; kahvenizi içip, hatıra eşya alabileceğiniz güzel bir bahçesi var...







Ayrıca bu katta Belçika'da kendine verilmiş Şövalye ünvanından esinlenerek ''Şövalye Odası'' adını verdiği bir oda bulunuyor...



34 BM 77 plakalı arabası tertemizdi ve Barış Manço gelip binecek gibi bekliyordu.


Anı defterinden çocukların da büyükler kadar Onu hala sevdiği belliydi zaten...Yani ADAM OLACAK ÇOCUKLAR oradaydı !..


Adres derseniz eğer çok kolay; Moda 81300 sokak ya da İstanbulluların tarif ettiği gibi Meşhur Dondurmacı Ali Usta'ya çıkan sokak üzerinde, karşısında kilise bulunan pembe boyalı köşk. Giriş ücreti 3tl, indirimli ücret 1 tl. Pazartesi hariç her gün açık...

Yaşatılmaya çalışılan, unutulmalarına fırsat verilmeyen tüm sanatçıların ve sanatçılarımızın adına açılan müzeler gibi burası için de çok teşekkürler...